Ana içeriğe atla

Bir başka Paris Rehberi: Faruk Uraz söyleşisi

1. Öncelikle söyleşi teklifime bu kadar kısa sürede yanıt verdiğiniz için çok teşekkür ederim. İlk soru biraz klasik olacak ne yazık ki. Faruk Uraz'ı ben Paris'te yaşayan, Türkiye'de doğup okumuş birisi olarak biliyorum. Siz bu kısacık bilgiye neler eklemek istersiniz. Aslında kendinizi ve yaptığınız işi kısaca tanıtmanızı istesem. Dilerseniz, uzun uzun da anlatabilirsiniz elbette. Sayfa sınırımız yok :)
Faruk URAZ, Paris, Meclis Binası önü, Seine nehri kıyısı

Sizin tabirinizle Türkiye'de doğup okumuş birisi olarak Fransa’ya gelmiş olmak önemli mi bilmiyorum ama galiba bir şans. Diğer olasılıkta  iki ülke arasında sıkışıp kalma riskiniz  birazcık daha fazla. Bu anlamda bir dönem Normandiya’da öğrenci olarak yaşamış birisi olarak Fransa’nın başka bir bölgesinde değil de Paris’te yaşıyor olmaktan dolayı ayrıca memnunum. Paris, İstanbul gibi metropoller ait oldukları ülkelerin kimliklerini ikinci plana itebilen güçlü karakterli şehirler. Ben bir de Paris’in her yerden kolayca gelinen ve her yere kolayca gidilen bir yer olmasını severim. “Ankara’nın nesini seversiniz?” gibi oldu biraz, şöyle söyleyeyim Paris’i seviyorum ama abartmıyorum. Bu benim Fransa’ya ikinci gelişim, öncesindeki liman İstanbul’du. Şimdilik buralardayım, daha ne kadar sürer bilmiyorum…

Sanırım asil sorunuz ne işle uğraştığımdı. Yaklaşık 30 yıldır turistlerle uğraşıyorum :) Bizim zamanımızda turistin yalnızca “rehberi” olunabildiğinden bir rehberden öncelikli olarak en az bir yabancı dili idare eder düzeyde konuşması beklenirdi. Evveliyatı da var ama fransizcayı ben Polis Koleji’nde öğrendim. Hazırlık sınıfımız vardı. Hocalarımız çok iyi hocalardı… ğıPolis Koleji yabancı dil ağırlıklı eğitim veren ama yabancı dile teslim olmayan bence iyi bir liseydi, geçen yıl kapattılar. Kapatmakla iyi mi ettiler kötu mu ettilerin muhtemel cevapları siyasi mülahaza gerektirir. Biz yine rehberliğe donelim, hangi okuldan olursanız olun hazırlık sınıfları veya yabancı dilde eğitim bir dili iyi konuşmak için tek başına  yeterli olmuyor, az da olsa pratik lazım. Bu işin yabancı dil kısmı, Türkiye’yi anlatmayı öğrenmek de gerekiyor. Bence esas o iş yani Türkiye’yi anlatma işi ağırlıklı olarak pratik yaparak oğreniliyor. Bir rehber olarak dağarcığınızdaki bilgi birikimini derli toplu hale getirmek, gruplarınızla iletişimde belli bir kalite ve olgunluğu yakalamak 10-15 yıldan önce mümkün olmayabiliyor. Uzun ve yıpratıcı bir süreç.


Rehberlik mesleğine  8-12 kisilik küçük gruplara trekking ve dağcılık rehberliği yaparak başladım. Bisiklet turları rehberliği yapmışlığım bile vardır. O küçük grupların sonradan çok faydasını gördüm. Fransız kadar iyi anlamında asla söylemiyorum o başka bir şey ama Fransızcayı Fransızların konuştuğu gibi konuşmayı o turların yarattığı sıcak ortamlar sayesinde öğrendim. 1991 yılında bir vesile ile Fransa’ya geldiğimde Caen Üniversitesi’nde amatörlere yönelik Sanat Tarihi programı vardı ona yazılmak istedim. Asıl derdim öğrenci vizesi alıp askerliği ertelemekti. Programın başındaki profesör seni kabul edebilmemiz için yazılı bir sınav yapmamız lazım şu gün gel dedi. O gün geldi, gittim. Ayaküstü üç beş dakika sohbet ettik etmedik yazılıya da sözlüye de gerek yok programa kabul edildiniz dedi! Madem kabul edildik okuyayım bari dedim ve hayatımın en mazoşist, en sevimsiz öğrenme deneyimini yaşadım. Allahtan amatörlere yönelik bir yıllık bir programdı nisandan itibaren Anadolu turları başlar başlamaz dersleri ekmeye başladım. Askerlikten kurtulmak o kadar kolay değil tabi,  bir sonraki yıl kendi dalım olan Ekonomi masterına kaydoldum! Türkiye’den 3-3.5 tutturmuş olarak gelmiş olsaydım aslında müthiş bir fırsattı. Master (o zamanki adı DEA) gayet güzel geçti. Sonrasında doktoraya kabul edildim. Uzatmayayım altı ay Türkiye’de turlar altı ay Fransa’da doktora çalışmaları yürütülebilecek bir ritim değildi, doktoranın ikinci yılında kendimi öğrencilikten emekli ettim ve Türkiye’ye döndüm. 

Fransa’daki öğrencilik yıllarım aynı zamanda Türkçe rehberlikle tanıştığım yıllardır. Demek ki elime mikrofonu alıp ilk kez kendi dilimde “şurası Sol Yaka’dır, burası Sağ Yaka’dır; aman efendim Paris bu mevsimde ne de güzeldir” diyeli çeyrek yüzyıl olmuş.

2.Paris'e çok farklı amaçlarla gelenler oluyordur eminim. Ülkemizde Fransız okullarının öğrencilerinden, aşk kenti ziyaretçilerine, Disneyland tutkunlarından, Printemps alışverişi severlere. Hem farklı beklentiler, hem farklı gelirler, hem de farklı kültürel birikimler. Öncelikle bu tespitime katılır mısınız? Bağlantılı olarak bu farklı beklentilere yanıt vermenin zorlukları oluyor mu?

İsterseniz konuyu turistlerle sınırlandıralım ama Paris’le sınırlandırmayalım. Paris konusunda son söyleyeceğimi en önce söyleyerek başlamak istiyorum: Paris artık Türklerin gözünde eski Paris değil! Yurtdışına çıkıldığında ilk görülmek istenilen yer olma özelliğini kaybedeli çok oldu. Herhangi bir Avrupa turunun parçası olarak Paris’e uğrayanların yalnızca Paris için gelenlere oranı sürekli artıyor. Türk turizmi son yıllarda müthiş bir yükselişte olduğundan biz turizmciler bu göreceli gözden düşüşün vahametini henüz tam olarak kavrayabilmiş değiliz. Bugüne kadar Turk kitle turizminin hizmetine sunabildiğimiz bir tane haftalık Fransa Turu yok mesela. İçimizden birinin bunu becermesi gerekiyor. Turk pazarında Fransa ikinci İtalya olmayı fazlasıyla hak ediyor. Fransa ikinci İtalya olursa belki o zaman Paris de yeniden eski Paris olur.    

İkincisi o ya da bu turla veya münferit Paris’e gelenler Paris’in bildik klasiklerinin tamamını görmek istiyorlar ancak bu sefer de bütçe sorunu karşılarına çıkıyor. Paris çok pahalı bir şehir. Disneyland, Lido, Eyfel, Louvre, Seine Nehri Gezisi, Montmartre Tepesi vs derken 4 kisilik bir ailenin satin aldıkları paketlere dahil olmayan harcamaları bir anda 4-5 bin lirayı buluyor. Belki de en buyuk sorun bu: Paris pahalı! Paris’e Roma’dan, Amsterdam’dan daha fazla bütçe ayırmak lazım.  

Paris'te de özgürlük heykeli var. 
Son olarak otel/paket tur seçimi çok önemli. Yalnız Paris değil başka turlar için de bu söyleyeceğim geçerli, paket turları elektronik eşya gibi düşünmemiz lazım; en ucuzun üzerine asla atlamamalıyız. Gezginlere turlar arasında  mukayeselerini en ucuzun bir iki kademe üzerinden başlatmalarını tavsiye ediyorum. Haftalık turlarda merkezi olmayan oteller bir dünya gerçeğidir buna lafım yok ancak kötu niyetli tur operatörleri  seçtikleri otellerler ile bazen bile bile «ayıplı mal» satıyorlar. ”Ayıplı mal” ticaret hukukunda bir deyim. Yani size öyle bir otel veriyorlar ki o seyahat Paris seyahati olmaktan çıkıyor. En iyisi gelmeden once internette biraz şikayet araştırması yapıp kötülerden uzak durmak.

3. Siz, yanlış bilmiyorsam Türkiye'den kokart sahibisiniz. Sizden rica etsem bu kokart konusunda beni ve okuyucularımı biraz aydınlatabilir misiniz? Öncelikle kokart ne anlama geliyor? Kokartın Türkiye'den olması ile Fransa'dan olmasının ne farkı var? Kokart olmadan rehberlik yapmak olanaklı mı?
Puccini'nin evinin önü, İtalya Lucca

Bu konuda aklıma hemen Türkiye, Mısır, İtalya, İspanya gibi yıllardır turist çeken ülkeler geliyor. Bu gibi ülkeler isterler ki rehberlik faaliyetleri kendi vatandaşlarının tekelinde kalsın. Aralarında en serti biziz galiba. Türkiye’ye gelen her grubun başında Türk rehber bulundurma zorunluluğu vardır. Ayrıca bir Türk acentadan da geçmeleri gerekir. Rehber Turizm Bakanlığı’ndan kokartlı olacak, acenta Tursab belgeli olacak nokta. Kokart her şeyden evvel bir çalışma izni anlayacağınız. Avrupa’da en çok zorlandığımız İtalya’da bile bu iki zorunluluğun ikisi de yoktur, ta ki grubunla beraber şehrin merkezine girinceye kadar. Grubunu aldın, check point’ini ödedin, sonra diyelim Floransa’da grubunla beraber uygun bir noktada indin, kör bir noktada anlatım yapıp grubu serbest bıraktın yine sorun yok. Ne zaman ki anlata anlata Floransa’nın merkezini gezdiriyorsun nerede senin İtalyan rehberin derler. Lokal rehberin yanında yoksa ceza yersin. İtalya’da daha buyuk cezayı otobüsünle yanlış yere girersen veya check point'i atlarsan yersin. Her ülkenin önem verdiği şey farklı. Hollanda, Belçika, Lüksemburg, İsviçre, Almanya, İsveç, Fransa gibi ülkeler bir iki küçük istisna haricinde rehberlik konusunda da yerel acenta konusunda da son derece liberaller, Türk rehber olarak da Türk acenta olarak da rahat çalışılan ülkeler. İtalya’da genelde iki ya da üç kez, bütçem müsait ise dört kez, ikişer saatliğine lokal rehber alarak haftalık bir turu tamamlayabiliyorum. Fas, Mısır, Güney Afrika, Tayland gibi ülkelerde muhakkak lokal rehberlerle yoğun işbirliği yaparak çalışmak gerekir. Uzak destinasyonlara veya Fas gibi egzotik destinasyonlara uzun zamandır grup götürmüyorum. Son beş yıldır yoğun olarak yalnızca Batı Avrupa turları yapıyorum. Batı Avrupa’da da durum anlattığım gibi. 

TOURS kenti belediye binası
Ben de rehber olmak istiyorum Türk gruplarına yurtdışında rehberlik yapmak istiyorum diyorsanız yapabileceğinize inanır iş de bulursanız yapabilirsiniz. Çok var yapan. Türk yasaları aksini zorunlu kılsa da caydırıcı müeyyideler uygulanamadığı için şimdilik kokartsız çalışabilirsiniz. Türkiye’de çalışmayı düşünüyorsanız kokart almanız lazım. Bizim zamanımızda lise diplomasi + iyi düzeyde bir yabancı dil + seksenli yılların Cumhuriyet Gazetesi’ni düzenli takip eden birisi kadar genel kültür yeterli idi. Sınavı kazanınca 6-7 ay kurs ve Türkiye’nin hemen hemen tüm önemli ören yerlerini kapsayan 1 aylık bir Türkiye turu ve yine bir bitirme sınavının ardından kokart verirlerdi. Ben kokartımı Ankara’da ODTÜ Ekonomi’de son sınıfta okurken aksam kurslarını takip ederek aldım. Şimdilerde üniversitelerin turist rehberliği bölümleri var. Evvelinde 3-4 yıl kadar kaçak rehberlik yapmışlığım vardır. Eğer sorunuzun içinde kimin kokartı daha değerli gibi bir soru gizli ise bu tarz mukayeseler çocukça olur. Yalnız su hususa dikkat etmek lazım, rehber ile tur lideri aynı şey değiller. Turizm sektöründe eşlikçi rehber diye bir kategori de yok laf aramızda. Türkiye’deki master eğitiminin karşılığı nasıl Fransızcada “maitrise” değil onun bir üstü ise Fransa’daki «Guide accompagnateur / Guide accompagnatrice »’ın karşılığı da rehberliğin bir alt kademesi olan tur lideridir.*
  
CERN, ATLAS istasyonu gözlem merkezi, İsviçre
Ben liberal ruhlu bir adamım. Acizane fikrim o ki kokartdı her yıl yenilenen vizesiydi, o onu yapabilir, bu bunu yapabilir gibi şeylerle uğraşmak yerine rehberlik mesleğini vergi daireleri ve ssk/bağkur gibi kuruluşlar nezdinde ciddi bir uğraş haline getirmek gerekir. Uzaktan izlediğim kadarıyla Türkiye’de bağlı olduğum meslek kuruluşları da çabalarını vergi meselesi üzerine yoğunlaştırmış durumdalar. Allah aşkına  İstanbul’da Boğaz turları artık bir klasik olmuş Murat Belge’yi denize mi atalım? Deniz deyince aklıma geldi, hala yapıyor mu bilmiyorum, Topkapı Sarayı eski uzmanlarından Deniz Esemenli’nin de İstanbul turları süperdir! Deniz Bey’i de Yedikule zindanlarına atarız  artık :)  “Benim Paris’im” kitabinin yazarı Cüneyt Ayral ile sözleştik, sağolsun tevazu gösterip kabul etti, 2015 bitmeden buluşup Paris’i konuşmak üzere bir yerlerde bir kahve içeceğiz. Kahveden sonra bir punduna getirip Cüneyt Ayral’i da Seine Nehri’ne atmayı düşünüyorum!!! Rehberlik hislerim beni yanıltmaz eminim Cüneyt Ayral’in rehberliğini yaptığı Paris turları da çok güzeldir.   

Anlayacağınız kokartlı rehberliği gereğinden fazla ciddiye alanlardan değilim, işimi elimden geldiğince ciddi yapmaya çalışanlardanım. Neticede bu bir is, tiyatro oyunculuğu, yazarlık gibi bir beceri değil.  Her iş gibi kurallarına vakıf olarak yapmaya özen gösterilir ise daha güzel olur.       

4. Son sorumu siz soracaksınız aslında :) Ancak, eklemek istediklerinize geçmeden, Paris'i Türkçe anlatan birden fazla blog var. Özellikle Pariste.Net, bir çok pratik bilgiyi de içeren bir blog. Bu soruyu sormaktan çekiniyorum ancak sormadan edemedim. Bu tür sitelerin, blogların gelen Türkiye kökenli turistlerin rehber taleplerine etkisi oluyor mu? 

Paris’e gelen turistlerin bloglardan ne ölçüde etkilendikleri ile ilgili ciddi bir gözlemim yok. Bloggerlar dünyasının cahiliyim. Böyle bir dünyaya sırt çevirmemem gerektiğini Pariste.net sayesinde öğrendim. Ahmet Ore’nin Pariste.net’i gerek estetik, gerek içeriğindeki zenginlik, gerekse gördüğü ilgi bakımından en iyisi. En çok ziyaretçi alan o , 2015’te Paris Belediyesi nezdinde tek Türkçe blog olarak kabul gören o, geçenlerde bir turizm platformu Pariste.net’i yükselen en iyi 10 seyahat sitesinden biri olarak gösterdi. Pariste.net çok iyi bir ivme yakaladı. Herkes Ahmet’in tarzını takdir ediyor; Ahmet de Allah için çok çalıştı, çok emek verdi karşılığını alacağından eminim.
Mont Saint Michel
Sorunuzun asıl kısmına cevaben blogların gelen rehber taleplerini aşağıya çektiğini sanmıyorum belki turlarla gelenlerin ekstra tur taleplerini aşağıya çekiyordur. Bundan da korkmamak lazım. Birisi size bu benim Paris’im demiş ve herşeyden önce aşkla ve cömertçe ne biliyorsa, ne yaşamışsa okuyucusu ile paylaşmış, siz de Paris’i Ahmet’in izinde keşfetmek istemişsiniz. Bir rehber olarak ben böyle bir turiste “gitme kal ne olur” demem, aksine mutlu olur ve cesaretlendiririm. 
 
Andre Citroen parkı ve parktaki balon. 15. bölgede (Paris'te yaşayan Türklerin deyimiyle 15. Paris'te) yer alıyor. Balon iplerle yere bağlı, epey bir yükseliyor.
Eklemek istediğim son bir iki şey evet var. Yalnız rehber olarak değil, bir turist, bir insan olarak çok üzülüyorum. Gidilebilecek yerlerin sayısı ne kadar hızla azalıyor farkında misiniz? Biz Saint Petersburg’u kaybettik, Ruslar Antalya’yı. Eskiden Suriye denilince akla Halep, Palmira, Şam gelirdi, şimdi Kobani, Esad, Işid geliyor. Hem baba Esad hem oğul Esad zamanında 5-6 kez Suriye’ye gittim. İnanılmaz zengin bir ülke. Burnumuzun dibindeki Fas’tı. Ben dünyanın turizm haritasını insani kalkınma endeksi gibi görüyorum: turizm var hayat var, turizm yok hayat yok. Göndereceğin turistin var zengin ülkesin, göndereceğin turistin yok fakir ülkesin. Çok değil daha bir ay önce az kalsın Paris de düşüyordu. Biliyorsunuz Fransa daha üç ay olağan üstü hal ile yönetilen bir ülke olarak kalacak!!! 
   
5. Kendi kendime soru hakkımı çok kısa kullanayım, çok uzattım. Paris’i gezmeye nereden başlamayı önerirsin? 

Tournelle Köprüsü’nden başlayın derim. Neden mi ? Cevabı çok yakında PARISTE.NET’de :)

Blogunuzda bana yer verdiğiniz için çok ama çok teşekkur ediyorum. 2016 yılında yurdumuz da dünyamız da daha yaşanılası ve daha gezilesi olsun.


* İşbu laf dokundurmanın adresi Aslı Ulusoy-Pannuti’dir. Kendisi Paris’teki en sempatik en çıtıpıtı rehberimizdir. Biraz tatlı cadı ve iyi bir gazeteci olduğundan ne kadar yazım hatam varsa kızar üşenmeden hepsini düzeltir :) Bknz / SIRADISIPARISREHBERI.COM  

Asıl ben teşekkür ederim. Vakit ayırıp yanıtladınız sorularımı. 

Bu kokart konusunu gerçekten merak ettiğim için sormuştum. Gönderme, ima yoktu :) Pek kıymetli Aslı hanımın ve Ahmet Bey'in de kulaklarını çınlatmış olduk bu vesileyle. Kendisine ve eşine, sizlere ve elbette tüm okuyucularıma iyi seneler diliyorum. 

Sizin sürprizi bozmak istemem. Ancak Tournelle köprüsü, Hıfzı Topuz'un evine gitmek için kullanılan bir köprü diye biliyorum. Nazım Hikmet, Bedri Rahmi gibi Topuz'un dostlarının şiirlerinde de geçer adı. Sizin yazınızı merakla bekleyeceğim.

Yazıdaki fotografları 2014 yılında çekmiştim. Eyfel kuleleri ve Andre Citroen parkı Paris'ten. Tours, zamanında başkentlik de yapmış bir kent. Mont Saint Michel ise meşhur bir görüntüdür aslında. İnternette arattığınızda daha etkileyici fotograflarını bulabilirsiniz. Normandiya kıyılarında. 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

IPTV World Forum Ardından, Teknik Değerlendirme - 1

Yazının başlığını Teknik Değerlendirme - 1 dedim. Bunun bir dizi yazının ilki olduğunu düşünerek öyle yazdım. Pek uzun yazmayacağı, dizi yapmayı düşündüğüm için. Öncelikle Türk Telekom ve TTNet üzerine görüşlerimi yazayım. Etkinliğin ana destekçilerindendi her iki şirket. Türk Telekom'un üst şirket olarak görürsek, ki öyle aslında, Argela, TTNet ile birlikte sergi alanında büyük yer almışlardı. Argela, yazılım geliştirme alanında çalışıyor. TTNet, malum internet servis sağlayıcısı. Türk Telekom'un etkinlikte açıkladığı stratejisine göre IPTV , internet ve Voice over IP (IP üzerinden ses:VOIP) hizmetini TTNet üzerinden sunacak. İnternet ve telefonu tek faturada birleştirmeyen Türk Telekom, üç hizmet için tek fatura dönemine geçmeyi planlıyor. IPTV'yi itici güç olarak kullanacak. 3 farklı ekrandan (telefon, televizyon ve bilgisayar) televizyon izlemenin olanaklı olacağı ileri sürülüyor. Planlaması kolay, uygulaması ise zor bir hizmet IPTV. Multicast broadband internet bağl

IPTV World Forum İstanbul'un ardından

Bu satırları yazarken etkinliğin ikinci günkü programı devam ediyor. İki günlük, oldukça yoğun program tam zamanında başlaması, zaman çizelgesine uygun devam etmesi ile uluslararası bir organizasyon olduğunu belli etti. Katılım ücretinin yüksekliğinin getirdiği en önemli sonuç etkinlik izleyicilerinin gerçekten ilgili kişiler olmasıydı. Sadece ilk gününü takip edebildiğim etkinlikte TTNet ve AirTies CEO'ları gibi çok üst düzey konuşmacılar söz aldı. Oturumların araları, toplantı salonunun önündeki fuayede kurulan sergileri gezmek için yeterli uzunlukta tutulmuştu.  İstanbul'un en kolay ulaşılabilen otellerinden birisi olduğunu düşündüğüm Mövenpick'in seçilmiş IPTV Forum için. Levent metrosunun çıkışında yer alan otel, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet köprüsünün dibinde. Levent metrosundaki otobüs duraklarında Sabiha Gökçen havaalanına direkt giden İETT otobüsü kalkıyor. Zaten Atatürk havaalanına raylı sistemle, aktarmalar yaparak ulaşılabiliyor. Sabah 6 uçağı Atatürk hav

IPTV World Forum ardından, gözlemler

Etkinliğin teknik değerlendirmesini önümüzdeki haftaya bıraktım gerçi. Ancak, haftaya kadar bekleyemeyenler için kısa kısa gözlemlerimi aktarayım. Ayrıntılı değerlendirmeler gelecek merak etmeyin... Türk Telekom, yaklaşık 5 yıl önce başladığı IPTV projesinde sona gelmiş. TTNet şirketi üzerinden IPTivibu (TTNet CEO'sunun sunumunda, ki konferansın tümü simultane tercüme falan yapılmadan sadece İngilizce'ydi, bu ismin İngilizce'de that is IPTV anlamına geldiğini söyleyince fark ettim IP tivi işte bu anlamında bir kısaltma olduğunu :) adlı hizmeti sunmaya 2 hafta önce başadıklarını duyurdular. Konferansta soft launch (yumuşak duyuru ?) olarak yapılan duyuru ile hizmetin başlatıldığı söylense bile henüz web sayfasında bu konuyla ilgili bilgilere ulaşılamıyor.  IPTivibu hizmeti için en az 8 MBit/saniye hızında TTNet internet aboneliği gerekiyormuş. Şimdilik 101 kanal, ki bunların içerisinde HD olanları da olacakmış. Etkileşimli hizmetler, flick uygulaması falan da sunula

IPTV World Forum Eastern Europe bu yıl İstanbul'da.

Konu ile ilgililerin merakla beklediği etkinlik ilk kez ülkemizde gerçekleştirilecek. Mövenpick Hotel, İstanbul'da 12-13 Ekim (yani haftaya salı-çarşamba) günlerinde toplam 9 oturumda önemli konuşmacıların yer alacağı IPTV World Forum Eastern Europe ile ilgili ayrıntıları web sayfasında bulabilirsiniz. Etkinliğe katılım ücretli. Ücretler epey yüksek. 5 Ekim'den önce kayıt yaptırmışsanız, ki bu iletiyi yazdığım tarih düşünülünce artık çok geç :), 1499 € ödemeniz gerekiyor. Bugün kayıt yaptırırsanız ise 1799 € ödeyeceksiniz. Ancak Free Operator Pass adlı bir seçeneğiniz daha var. Free Attendance For Service Providers olarak ayrıntılandırılan bu seçeneğin tam olarak kimleri kapsadığını çözemedim. Eğer IPTV hizmet sağlayıcılar kastediliyorsa Türk Telekom, TTNet, Superonline gibi şirket çalışanları kapsanmış oluyor. İşin doğrusu kendimi de o kategoriye sokup kayıt yaptırdım :) Ancak kaydımın geçerli sayılıp sayılmadığı belli değil henüz. Neyse, fırsat bulursanız önemli bir etkinlik

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Sayısal radyo - Norveç FM yayınlarını sonlandıran ilk ülke olacak mı?

Blog sayfamda sayısal radyo yayınlarıyla ilgili yazdığım yazılar var. Bunlara bir yenisini eklemenin yeri geldi. Yazıya karar vermemin nedeni, Avrupa Yayın Birliği (European Broadcasting Union: EBU) teknoloji dergisi Tech-i'in Aralık 2013 sayısının başlığı "end in sight for FM?" Dergide FM yayınlarını kapatmayı planlayan Norveç'teki durumu irdeleyen bir yazı var.  Norveç, FM radyo yayınlarını 2017 yılında sonlandırmayı hedefleyen ve bunu açıklayan ilk ülke . Ülkede sayısal radyo yayınları ile FM analog radyo yayınları eş anlı olarak yapılıyor. Sayısal radyonun tanıtılması ve desteklenmesi için kamu yayıncısı NRK ile Norveç'in en büyük özel radyo yayıncısı P4 ortaklığında Digital Radio Norway (DRN) adlı bir yapı kurulmuş . Bu kamu - özel birlikteliği sayısal radyonun yaygınlaştırılması için önemli bir sinerji yaratmış. 2013 sonu itibariyle Norveç'in %90'ını kapsayan iki adet DAB+ multipleksi bulunuyor. Norveç kamu yayıncısının yükümlülüğü ise 2014 son

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Yarının Türkiyesine Seyahat / Ahmet Emin Yalman

Ahmet Emin Yalman , cumhuriyetin tanıklığını yapmış gazetecilerden. İmparatorluk zamanında, 1888'de, Selanik'te doğmuş ve 1972 yılında İstanbul'da vefat etmiş. Bu uzun ömrüne iki dünya savaşı, iki askeri darbe sığmış.  Yarının Türkiyesine Seyahat, ilk basımı 1944 yılında Vatan Matbaası tarafından yapılan ve Köy Enstitüleri deneyimini anlatan bir inceleme / tanıklık kitabı. Benim okuduğum bu eserin Cem Yayınevi tarafından 1990 yılında yapılan yeni baskısı. Yayınevi bu yeni baskıda 1944 yılındaki metnin yanı sıra Köy Enstitüleri neden kuruldu başlıklı bir inceleme ve ilk metinde adı geçen enstitü öğrenci ve yöneticilerinin 1990 yılındaki durumlarını eklemiş. Bunları eklemekle eseri güncelleştirmiş bir yerde. Ancak, yeni baskıya bu eklemelerin yapıldığına dair bir önsöz konulmamış. İçindekiler dizini de kitabın sonunda. Kitap, Ahmet Emin Yalman'ın önsözü ile başlıyor. Keşke yayınevi ayrı bir önsöz ile eseri takdim etseydi. Köy Enstitüleri deneyimi, genç cumhuriy

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan